SAMİYE HANCIOĞLU | “TEK KANATLA UÇULMAZ !” 8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Atamıza, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde minnet ve şükranlarını sunmak için  Anıtkabir’e ziyarette bulunuldu.
8 Mart 2022
Afyonkarahisar İl Sivil Toplumla İlişkile İl Müdürümüz Abdurrahman Özdilekler beraberinde müdürlük görevlileri Serdar bey ve Özlem hanımla derneğimizi ziyaret ettiler.
8 Mart 2022

“TEK KANATLA UÇULMAZ !”

“Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir.  Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında, 20.yüzyılda söylemiş olduğu bu söz, 21. yüzyılı yaşadığımız günümüzde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kadın yoksulluğunun ve geri kalmışlığının nedenine işaret etmektedir. Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü verilerine göre dünya yoksullarının  %70’i kadınlardır.  Bunun nedeni kadınların eğitim, sağlık, varlıkların kontrolü ve istihdamda yaşadıkları sistematik ayrımcılık ve bunlara erişmedeki eşitsizliktir. Yoksulluk beraberinde şiddete karşı korunmada zafiyeti getirir.  Yaşadığımız pandemi dönemiyle ortaya çıkan sorunların en çok kadınları etkilediği ve kadınların yüklerini artırdığı istatistiki bir verinin ötesinde, kadınların sorunlarının bir gerçek olduğunu göstermiştir.

Özellikle biyolojik farklılıklara vurgu yapılarak cinsiyet eşitsizliği her alanda karşımıza çıkmaktadır. “Eksik etekler”, “Elinin hamuruyla erkek işine karışılmaz”, “Kadın aklı işte”  gibi cinsiyetçi tabirlerin günümüzde hala kullanılıyor olması cinsiyet eşitsizliğinin halen yaygın olduğunun göstergesidir.  Ancak kadın ve erkek genel kabul edilenin aksine hak ve değer açısından eşittir.  Her iki cinsin sahip olduğu farklılıklar ve üstünlükler, birinin diğerine hükmetmesini gerektirmez.  Zira söz konusu farklar, bu iki cinsin birbirinin tamamlayıcısı olduğunun bir göstergesidir.  Dünya tarihi boyunca kadın ve erkek her alanda birbirini tamamlamış, her güçlüğe birlikte göğüs germişlerdir.  Toplum içerisindeki varlıkları ve etkinlikleri dönem dönem dalgalanma gösterse de kadınların var olma savaşı hep devam etmiştir ve edecektir.  8 Mart Birleşmiş Milletler Örgütü’nce Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmiş ve 1975 yılından bugüne kadınların yıllardır devam etmekte olan bu özgür ve eşit var olma mücadelesi kutlanmaktadır. Maalesef bu mücadele alanında verilen sözler bir günle sınırlı kalarak, 9 Martta hepsi unutulmakta ya da hak ettiği önem verilmemektedir ama sürdürülebilir yarınlar için bugünden temel bir insan hakkı olan cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır.

Kadınların var olma savaşı verdiği, cinsiyet eşitsizliğinin sorun olduğu ülkelerde, ülkemiz de dahil, bu sorunları gidermek adına pek çok alanda sosyal ve ekonomik politikalar oluşturulmaktadır.  Bu politikalarla,  kadınların eğitim alanında, ekonomide ve sosyal hayatta rolünü ve gücünü artırmak, daha uygun iş bulmaları, hak ettikleri ücreti almaları, finans kaynaklarına ulaşmaları amaçlanmaktadır.  Kadınların işgücüne katılım oranı düşük ve çoğu zaman da ailede erkeğin kaybı sonucu, aileyi geçindirme zorunluluğundan olduğundan, ekonomiye katkıları beklenilen düzeyde olmamaktadır. Kadınların iş dünyasındaki yeri sadece sosyal sorunlar ve yoksullukla mücadele yönüyle sınırlandırılacak olursa ekonomiye katkıları da sınırlı olacaktır.  Kadınların sadece ekonomik nedenlerle istihdamı yeterli değildir.  Onların sahip olduğu dinamik gücü doğru alanlarda daha verimli olarak kullanmak ve fırsat eşitliği yaratmak önemlidir.  Böylece ülke ekonomisinin, sosyal hayatın ve politik yaşamın ihtiyaç duyduğu enerji elde edilmiş olur. Kadınların ve kız çocuklarının toplumun değişiminde daha yaratıcı olacağı yapılan çalışmalarda görülmüştür. Kadınların toplumsal hayata katılımı, sadece sosyal ve ekonomik güç için değil, aynı zamanda daha barışçıl ve sürdürülebilir toplum hayatı içinde gereklidir.

Ne gerek var bu çabalara eski köye yeni adet mi getiriliyor diye düşünenler olabilir.  Ancak unutulan, eski köyde ticari, askeri ve sosyal hayatta kadınların daima yer almış olmasıdır.  Hatunlar, Hakanların her alanda yanında bulunur, her karar ortak alınırdı. Kadınların, Hz. Peygamberimiz döneminde de terzilik, hekimlik, ebelik, öğretmenlik, çiftçilik, dericilik, kuaförlük gibi mesleklerle iş hayatında yer aldığı bilinmektedir.  “Anadolu Kadınlar Birliği” olarak bugüne uyarlayabileceğimiz,   ilk kadın teşkilatı 13. yüzyılda Anadolu’da “Bacıyận-ı Rum” adıyla kurulmuş, göçmen Türkmenlerin ekonomisinin dayanak noktaları arasında sayılmıştır.  Osmanlı İmparatorluğu döneminde de kadınlar, sınırlı olmakla birlikte iş hayatında, sanat, kültür ve sosyal alanda yer almış, vakıflar, hanlar, hamamlar yapılmasına öncülük etmişlerdir.  Yine bu dönemde kurulan Kız Sanayi Mektepleriyle, kadınların meslek edinmeleri, kendi girişimleriyle ticari ve mesleki hayata atılmaları, bir yandan da ev kadınlığını da bir meslek ve sanat olarak görmelerine yardımcı olunmuştur.

Cumhuriyetin kurulmasıyla, kadınların gerçek haklarına kavuşmaları ve eşitlik yolunda büyük adımlar atılmış, geçmiş dönemlerde belli bölge ve kesimle sınırlı kalan bu çalışmalar tüm ülke genelinde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.  Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında İzmir’de yaptığı bir konuşmada : “ Bilinmektedir ki, her safhada olduğu gibi toplum hayatında dahi görev bölümü vardır. Bu genel görev bölümü arasında kadınlar kendilerine ait olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun refahı, saadeti için gerekli olan genel konulara dahi dahil olacaklardır” diyerek kadının toplumsal ve ekonomik gelişmedeki rolünün artması gerektiğini vurgulamıştır.

Toplumların refahı ve mutluluğu tüm ülkelerin gelişmişlik yolundaki ortak amacıdır. Ve gelişmişlik seviyesine ulaşmada girişimciler, ülke ekonomilerinin önemli kaynaklarından biridir.  Eğer ülke ekonomilerinde sadece erkek girişimciler faaliyet gösteriyorsa, ülke kapasitesinin yarısı kullanılmıyor demektir.  Gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmek ve rekabet gücümüzü artırabilmek için kadın girişimcilerin sayısının ve niteliklerinin artması bir zorunluluktur. Kadınlar toplumun yarısını oluşturmasına rağmen işgücüne katılım oranlarının yüzde 30 ve istihdam oranlarının da yüzde 27 gibi çok düşük düzeylerde kaldığı görülmektedir. Kadınların istihdamdaki payı yükselme eğilimi gösterse dahi, yaptıkları işlerin kalitesi, aldıkları ücretler, çalışma şartları istenilen düzeyde değildir. İstenilen düzeye gelebilmesi için ülkemizde devlet kurumları, önde gelen iş kuruluşları ve kadın örgütleri kadının sosyal, siyasi ve ekonomik hayattaki gücünü ve sayısını artırmak için çalışmakta ve pozitif ayrımcılık adına yeterli olmasa da kadın politikaları geliştirilmesi için çabalamaktalar. Bu çalışmalarda önceliğin kız çocuklarının eğitimine verilmesi önemlidir. Kız çocuklarının eğitime erişimde desteklenmesiyle, kendilerini geliştirme imkanı sağlanacak ve iş gücüne katılmaları kolaylaşacaktır. Ayrıca insana yakışır işlerde ve iş ortamlarında çalışma imkanına kavuşacaklardır.

İş gücünde kadınların varlığı istenilen düzeyde olmasa da iş dünyasında kadınların adı geçmeye başlamış hatta çok yaygın olmamakla birlikte “İşadamı” ifadesi yerine, “İş İnsanı” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. Kadın CEO ve üst yöneticilerin sayısı cam tavanların hala mevcut olmasına rağmen artmaktadır.

Üretimde olduğu gibi yönetimde ve karar verici olarak da kadınların sayısının artması önemlidir. Eğer toplum kadın ve erkeklerden oluşuyorsa alınacak kararların sadece erkekler tarafından verilmesi, bu kararların objektifliğini sorgulatacaktır. Temsilde eşitlik ve bu temsilin izin verildiği kadar değil istenildiği kadar olması verilen hakların layıkıyla kullanıldığının göstergesidir.

Ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasi alanda başarılı olması, refah seviyesinin artması ve gelişmiş ülkeler arasında yer alması isteniyorsa, toplumun tamamının katkıda bulunması gerekir. Toplumu oluşturanların yarısıyla bu iş başarılamaz.  Yükselmek için iki kanat gereklidir, Tek kanatla uçulmaz.

SAMİYE HANCIOĞLU